• Satıcının Ölümü - Death of a Salesman by Arthur MILLER
    Liar by Isaac Asimov

Teknopoli – Yeni Dünya Düzeni

TEKNOPOLİ    Yeni Dünya Düzeni

Neil Postman, Paradigma Yayıncılık

2006  (237 sf.)

Tercüme: Mustafa Emre YILMAZ

‘Eğer uzak mesafeleri fethetmek için demiryolu olmasaydı çocuğum hiçbir zaman doğduğu kasabayı terk etmeyecek ve çocuğumun sesini duymak için telefona ihtiyaç duymayacaktım. Eğer okyanuslar gemiyle aşılıyor olmasaydı arkadaşım bu yolculuğa çıkmayacak ve ben endişemi gidermek için telgrafa ihtiyaç duymayacaktım. Bebek ölümlerinin azaltılması bizlere doğum kontrolünü empoze etti. Hijyen dönemi öncesine göre daha fazla çocuk yetiştiriyor değiliz ve aynı zamanda cinsel hayatımız daha güç şartlar altında gerçekleşiyor… Son olarak zor ve sıkıcı bir hayatın bize faydası ne? Ve eğer hayat acıyla doluysa ölümü memnuniyetle karşılamaktan başka ne yapabiliriz.

Sigmund FREUD, Uygarlık ve Getirdiği Hoşnutsuzluklar

Newyork Üniversitesi’nde iletişim teorisyeni olan Neil Postman, 1993 yılında yayınlanan bu kitabında çok önemli tespit ve teşhislerde bulunuyor. Teknolojinin, bir şahsı manevi hüviyeti kazandığını ve bütün bir insanlık üzerinde güven ve itaat isteyen bir güç halinde arzı endam ettiğini adeta ihbar ediyor.

Kitap, bu gücün, ne zaman, nasıl ve niçin tehlikeli bir düşman haline geldiğinden bahsetmektedir. Teknolojinin gelişi güzel büyümesi bütün insanlığın hayati kaynaklarını tehdit etmekte ve ahlaki temelden yoksun bir kültür meydana getirmekte ve sessiz sedasız insan fıtratını bozmaktadır. İnsan zihnini yeniden yapılandırarak, sosyal ilişki biçimlerini yeniden düzenlemektedir.

Teknoloji hayatımızı kolaylaştırarak, hastalıklara çare bularak, mesafeleri kısaltarak, eğlence üreterek vesaire hizmetleriyle artık hayatımızın olmazsa olmazı makamına yükselmiştir. Paradoks şudur ki teknoloji hem insanın emrindedir hem de değildir, hem dosttur hem de aynı zamanda düşmandır.

Erich Fromm (1900-1980) 1968 yılında yazdığı ‘Umut Devrimi’ adlı kitabında, insancıllaşmış bir teknolojinin olabilirliğini tahlil ederek, bu gerçekten hayati meseleye dikkatimizi çekmiştir. Daha başka yazar ve düşünce adamları, makineleşmiş bir topluma tepki sadedinde, değerli eserler vermişlerdir. Lewis Mumford, Jacgues Ellul, Ivan Illich bu yazarlardan bazılarıdır.

Teknoloji, dilimize yeni sözcük ve kavramlar katarak algı dünyamızı yeniden inşa etmektedir. Daha da ileriye giderek, derin anlamlara sahip eski kelimeleri de değişikliğe uğratmaktadır. Telgraf ve baskı makinesi ‘haber’ sözcüğüyle kastettiğimiz manayı değiştirdi. Televizyon, ‘siyasi tartışma’, ‘haberler’, ‘kamuoyu’ terimleriyle ifade ettiğimiz manaları değişikliğe uğrattı. Bilgisayar ve internet adeta yeni bir terminoloji yeni bir iletişim dili oluşturdu. Eski kelimeler hala aynı görünmekte fakat aynı manaları ifade etmemektedir. Teknoloji gerçeğin ne olduğuna dair yeni kavramlar üreterek eskilerinin altını kazmaktadır. ‘Şeylerin tabii düzeni nedir?’, ‘Zorunlu olan nedir?’, ‘Kaçınılmaz olan nedir?’, ‘Gerçek nedir?’. Tüm bu suallere verilen cevapları değişikliğe uğratarak, dünyayı ve kendimizi algılayış biçimimizi belirlemekte, yeni düşünce alışkanlıkları inşa etmektedir.

Bilgisayar teknolojisi iki uçlu değnek misaline tam uymaktadır. Silahlı kuvvetler, havayolu şirketleri, bankalar, sanayi kuruluşları bilgisayar sayesinde güçlerini artırmışlardır. Aynı şekilde yüksek dereceli bilimsel araştırmalar için bilgisayar vazgeçilmez bir unsurdur. Bilgisayar sıradan halk kitlelerine ne kazandırmıştır? İnsanların özel hayatlarına ait meselelere (mahremiyete), gücü (teknoloji) elinde bulunduran kuruluşlar kolayca ulaşır hale gelmiştir. Devasa bir çapta, küresel bir izleme ve kontrol çarkı sessizce dönüp durmaktadır. Kendimize ait hayatlar yaşamak, artık hayal olmaya başlamıştır. Daha da kötüsü insanlar sayılarla ifade edilen nesneler haline gelmiştir. Sosyal ilişkiler ‘e-mail’lerle, ‘facebook’larla inşa edilmeye başlamış, eşref-i mahlûkat olan insan adeta şuurlu bir ‘data’ya dönüşmüştür. Teknolojiyi, son derece cazip bir şekilde servis yapan ‘reklam’larla, azgın bir sembol seline maruz kalmaktayız.

Postman şu soruyu sormaktadır; teknoloji kime daha fazla güç ve özgürlük sağlayıp, kimin gücünü ve özgürlüğünü azaltacaktır? Bu komploya –tabir caizse– en çok maruz kalan, teknolojik gelişmeleri coşkuyla karşılayan 3. Dünya ülkeleri ile gelişmekte olan ülkelerdir. Teknolojiyi sorgusuz sualsiz kültürlerine dâhil eden uluslar, kendi rızalarıyla Truva atını buyur ettiklerinin farkında değiller.

Teknolojik bir dünya savaşında kazanan taraf olacak mıdır? Silah teknolojisindeki akıl almaz gelişmeler insanın kanını donduracak seviyededir. İleri ülkelerin hemen hepsi nükleer silahlar üretmektedirler ve bir tespite göre, olası bir dünya savaşında nükleer silahlar kullanılacak olursa, gezegenimizin yörüngesinden çıkma olasılığı mevcuttur.

Pek çoğu itibariyle teknolojik icatlar başlangıçta iyi niyetle bulunmuşlardır. Fakat sonuçlarının neler olacağı önceden kestirilememektedir. Saat bugünkü benzer manasıyla, 12.ve13.yy da Benedicten manastırında bulunmuştur ve ibadet saatlerini düzenlemeye matuftur. Aynı saat ilerleyen dönemlerde, zamanı belirleyen araç olarak kalmamış, insanların eylemlerini eşzamanlı hale getirip, onları kontrol eden bir güç haline gelmiştir. Lewis Mumford’un dediği gibi; ‘mekanik saat düzenli üretim, düzenli çalışma saatleri ve standart ürün fikirlerini mümkün kıldı. Kısaca saat olmasaydı kapitalizm mümkün olmayacaktı.’ Gariptir ki kendilerini Tanrı’ya adamış insanlar tarafından icat edilen saat, en çok kendilerini para kazanmaya adamış insanlara yaramış, uhrevilik ve dünyevilik arasındaki kadim mücadele de saat (teknoloji) ikincisinin tarafını tutmuştur. Sonuç olarak Postman kitap boyunca, makinelerin ideolojileri, görünmez teknolojiler, semboller, bilimcilik gibi ara başlıklarla derinlikli tahlillerine devam etmektedir. Teknopoli kültürüne maruz kalan okul, aile, kilise, devlet, vesaire gibi bütün kurum ve oluşumların nasıl anlam değişikliğine uğradığını anlatıyor. Kitabın 11. bölümü olan  ‘Âşık Direniş Savaşçısı’n da bu gerçeklerin ayırtına varan bireylerin nasıl bir bilinç oluşturmaları gerektiğinin izahı yapılıyor. Ukalaca hayatın nasıl yaşanması gerektiği hususunda bir bilge edasıyla kılavuzluğa soyunan teknoloji bize hâkim olmadan, halife ve eşref-i mahlukat olan insanın (mahiyetinin ulviyetine yaraşır bir şekilde) teknolojiye hakim olması şarttır. Geleceğin ne getireceğini hiçbirimiz bilmiyoruz.

Çocuklarımıza güzel bir dünya bırakmak insan olmamızın gereğidir. İyi okumalar.

 İleri okumalar için öneriler:

Erich Fromm              ‘Umut Devrimi’

Lewis Mumford         ‘Makine ve Uygarlık’

Ivan Illich                   ‘Şenlikli Toplum’

Sigmund Freud          ‘ Uygarlık ve Getirdiği Hoşnutsuzluklar’

Not 1: Erich Fromm’un ‘Umut Devrimi’ adlı kitabının 5. bölümünde teknolojinin nasıl insancıllaşacağına dair somut öneri ve tahliller mevcuttur. (meraklısına)

Not 2: Teknopoli, teknoloji-perestlik demektir. Teknoloji-perest insanların kuracağı dünya da tekno-medeniyet, makine medeniyeti olacaktır. Allah korusun biz insanların eliyle yapılan silikon beyinlere sahip insansı makineler (sf.129-130), bizleri evcil hayvanlar seviyesinde algılayacaklardır. Ne dersiniz? Matrix filminin -tabir caizse- kehanetleri gerçek mi oluyor?

Tema Balcı

2018 2019 2020 Ahmet Mümtaz Taylan Baltasar Kormakur Bediüzzaman Chris Hemsworth Crime Drama Dermot Mulroney Diane Kruger Disleksi Dislexia Dizi Drama Emin Alper Enikonu Her Konu Extraction film Kenan İmirzalıoğlu Kendimce Kitap Kitap Tanıtımı Mehmet Özgür Melisa Sözen Müfit Kayacan Netflix Postmodern Romania Said Nursi Sam Hargrave Sam Sheppard Series Sessiz Oda Sinema Tema BALCI Tiyatro Turkey Türk Ugur BALCI Uğur Balcı Yalvaç Anadolu Lisesi Zerrin Tekindor zihni Zihni Açık İngilizce

Bookmark the permalink.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir